İÇ DÜNYAYA YOLCULUK SERİSİ-1

Varoluşçu Terapi

Biz aslında bir anlamı olmayan, evrene fırlatılmış  olmanın verdiği rahatsızlıkla baş etmek zorunda olan ,anlam arayan yaratıklarız.  

Irvin Yalom

Bir gün normal günlük hayatınıza devam ederken bir anda duraksadığınız oldu mu hiç? Belki de her gün aynı şeyleri yapıyoruz. Her gün okula veya işe gidiyoruz ya da en basitinden yemek yiyoruz veya uyuyoruz. Ama sonradan bir gün duraksıyoruz ve aklımıza bazı sorular geliyor. Ben bu dünyaya neden geldim? Bu yaptıklarımı neden yapıyorum?  Bu hayatın benim için bir anlamı var mı? İşte bu soruları sormaya başladıysan ve cevaplarını arıyorsan varoluşçuluğun kapısını çaldık demektir. Özellikle değinmek isterim ki bu soruları sordukça ve cevap aradıkça hayatımızda anlamlı bir farkındalık gerçekleşiyor. Bu yanıt arama işi uzun da sürebilir ama önemli olan onu hep aramaya çalışmak…

O zaman bir bakalım varoluşçuluk günümüze bu kadar anlam katmaya nereden başlamış. Varoluşçu yaklaşımın tarihi çok eskilere dayanıyor. Varoluşçuluğun kökleri felsefeye dayanıyor aslında. Antik Yunan döneminde yaşayan filozofların ,vatandaşların varoluşuyla ilgili sorularına cevap verirken varoluşçu akım ortaya çıkmıştır. Ama benim daha çok değinmek istediğim konu varoluşçuluk terapisi.

Günümüz modern dünyasında artık bir terapi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Aslında varoluşçu terapinin oraya çıkışı modern terapi yöntemlerin çıkışına denk geliyor. Varoluşçu terapinin ortaya çıkması Freud ‘un çağdaşı ve dostu olan Ludwin Binswanger, felsefenin getirdiği düşünce yapısıyla hastalarını yakından anlamaya çalışarak yaptığı terapiler sayesinde günümüzdeki varoluşçu terapi şeklini aldı.

Varoluşçu terapi nasıl bir süreç ki insanlar sorunlarına çözüm bulabiliyor? Biraz bunun üzerine konuşalım beraber. Varoluşçu terapist sürecinde güdülen en büyük amaçlar insanın kendini tanıması ve yaşadığı hayatı anlamasıdır. Belki gelen danışan çok çaresiz olduğu için en son çare olarak psikoterapisti gördüğü için gelmiştir. Ama bir varoluşçu psikoterapistin amacı yalnızca danışanın sorunlarını çözmek değil ,ne yapsam da danışanımın hayatını dolu dolu yaşamasını sağlasam düşüncesidir. Çünkü terapist danışanlarını hasta olarak görmezler. Sadece hayatı yaşarken bunaldığını öne sürerler. Terapist, kendi öngörülerini kapının dışında bırakarak danışanı hiçbir şey bilmiyormuşçasına dinler.

Betimleme sorular sorarak süreç ilerler. Terapinin sonunda kişi hem kendine dair hem de hayata dair kavramı daha derin kavramaya başlar. Belki de terapiste gidene kadar yukarıda bahsettiğimiz varoluşçuluk la ilgili soruları sormamıştı danışan. Ama sordukça hayatla konuşmaya başladıkça yaşadığı sorunlar da sönmeye başladığı görülür. Çünkü zaten varoluşsal sorunlar tek başına bir problem yaratmaz. İnsanların bu sorunlara nasıl cevap verdiği sorun yaratır. Zaten terapi yöntemleri her zaman iyileşme amacı gütmez. İnsanın iç dünyasına yolculuk yapması, kendini anlaması ve barışık olması amacı da vardır. Özellikle bir sorunumuzun olmasına gerek yoktur. Bu terapi sürecinde kendimize daha çok yaklaşabilir ve özümüzü kavrayabiliriz.

Şimdi de varoluşçu terapide kullanılan dört temel tema vardır. Bunlara bakalım istiyorum. Bunlar; ölüm, özgürlük, izolasyon ve anlamsızlıktır. Zaten farketmişizdir ki insanların en muzdarip olduğu konulara değinmiştir terapistler. Onlara göre bu konularla kabullenirsek hayatımız zaten anlamlı olacaktır. Varoluşçulukta en nihai tema ölümdür. Eğer ölümle yüzleşemezsek hayatımız hep darmadağın olur. Psikolojik sorunlar devreye girer. Ölümümüzle yüzleşmeli ve kaderin Kabul edilmesini vurgular. Hayatımızın anlamlı olmasını istiyorsak ölümü kabullenmeyi vurgular.

İkinci temamız özgürlük. Bu özgürlükten farklı bir anlamda çıkarmamız gerekir. Varoluşçulara göre yaşamımızdan ve yaptıklarımızdan tamamen insanın kendisinin sorumlu olduğunu savunur. Yani neye karar verdiysek onun sonuçlarına katlanmak gerekir. Bu durum da bizi seçim yaparken zorlar. İnsan ne yapacağını seçmeye çalışırken sıkışıp kalır hareket edemez hale gelir.

Anlamsızlık temasında vurgulanmak istenen hayatın anlamını bulma sürecinin kolay olmadığıdır. Bu süreç sancılı olabilir. Frankl, her insanın yaşamının anlamının kendine özgü olduğunu, bunun da zor bir arayış sonunda ,kaçınılmaz acıyı yaşayarak bulunabildiğini söyler .İzolasyon da ise her zaman yalnız olduğumuzu ve her zaman bu yalnızlıkla baş etmeye çalıştığımızı vurgular.

Konuyu toparlayacak olursak , Terapilerle yaşadığımız sorunlar ortadan kalkmaz. Hayatımızda kaçınamadığımız acılar hep vardır ve var olacaktır. Ve tabi ki terapiyle bunları değiştiremeyiz. Terapi sadece yaşadığımız acı olaylara ilişkin duygu ve düşüncelere farkındalık kazanmamızı sağlar. Sadece terapilerin en çok vurguladıkları tema değişmektedir. Ama ben bu terapi yöntemlerinde en çok vurgulayacağım şey hayatı farklı açılardan ele almak ve sorunlarla baş etme becerimizin artmasını bir şekilde sağlamaktır. Bu hafta bunu varoluşçu terapiyle yapmaya çalıştım. Diğer hafta da bilişsel terapiyle devam etmek istiyorum .Bu yazıyı okumaya değer gördüğünüz için çok teşekkür ederim . Bir sonraki yazıda görüşmek üzere .
Sağlıcakla kalın ,UPÖY’ le kalın.

 Zeynep COŞKUN
Zeynep COŞKUN

Yazarak buluşmalı insan .Bütün mesafeleri yok sayarak ve sadece o an bulunduğun duygu ve düşünceleri en katışıksız biçimde aktararak…Yazmayı seviyorum çünkü insanlarla buluşmayı seviyorum.