KOYU RENKLİ DEFTERDEN YANSIYANLAR

Yataktan kalkacak gücü bulamadığım bilmem kaçıncı gün? Kaç gündür bu yatakta vücudum ya da zihnim? Gözümün herhangi bir eşyayı seçebilecek kadar aydınlık olmadığı, ortalığın dağınıklığı her halinden hissedilebilen küçük bir odadayım. Dolapların silüetleri bir canavarmışçasına üzerime yürüyor adeta… Yalnızım. Bir insanın bünyesinin içinde canlandırabileceğinin en üst seviyesinde bir yalnızlık bu. Usulca sağıma dönüyorum sanki yalnızlığımı teyit etmek istiyorum. Bir nefes bulamıyorum. Aynı hassasiyetle Soluma dönüyorum yaşama dair hiçbir belirti yok… Gözlerimi tavana dikiyorum.  Köşeleri özenle şekillendirilmiş, beyaz, tekdüze bir tavan. Hayallerimi, hatıralarımı bilmem kaç kere canlandırdığım eşsiz bir yer burası…  Yavaşça yutkunuyorum boğazım öylesine kuru ki canım yanıyor. Kalkıp bir su almak gözümde öylesine büyüyor ki bünyemi susamadığına inandırıp uzanıyorum. Sırtımın dehşet verici bir acıyla sızladığını hissediyorum. Perdenin aralığından yansıyan ışık kalın kaplı, tahminimce koyu renkli bir deftere yansıyor. Yıllar önce Üsküdar da eski bir binada kırtasiyecilik yapan yaşlı bir amcadan almıştım bu defteri… Benim için ne kadar büyük bir öneme sahipti bir zamanlar bu defter… Zihnimin her bir köşesinde deftere yazdığım satırlar geziyor… Ah! Bu Allah’ın cezası defter olmasa büsbütün hatıralar unutulup gidiverse… Küçük sakin bir sokağın içinden usulca yürüyorum. Tüm ışıklar kapanmış pervazlar çekilmiş. Burada ne işim vardı benim. Ayaklarım niçin bu yolu seçmişti? Herkes uykuda… Yağmur sağanak sağanak yağıyor. Yağmurdan kaçıp eve gitmenin telaşı sarıyor birden içimi lakin kaçmıyorum yağmura direnmek istiyorum. Oluklardan sular hışımla iniyor… Her yer çamur. Bu yağmurda tek bir yerimin bile kuru kalacak olması İmkânsız.

Bir süre sonra vücudum titremeye alışıyor. Yürüyorum… Karanlık bir sokağa çevriliyorum. Üzerlerine yağmur yağan ağaçların hışırtısı ilişiyor kulağıma. Gökyüzünü sobaların bembeyaz dumanları sarıyor… Ellerim soğukla öylesine bütünleşmiş ki istemsizce onları cebimden çıkarıp salıveriyorum. Öylesine tanıdık ki bu sokak bana geçtiğim her noktada duygularımın anıları var. Artık özgürüm kimse yok etrafımda… Yalnız düşüncelerim ve kendim. Cesur adımlarla yarılıyorum sokağı. Zihnimde yüzünü binlerce kez hayale dalıyorum. Uzakta bir banka ilişiyor gözüm. Biraz yürüdükten sonra otuyorum. Eskiden günlerini dolu dolu geçiren, neşeyle kahkaha atan, sevgiyle tüm her şeyin iyileşeceğini düşünen bir kadındım. Nasıl böyle bir kadına dönüştüm?  Ben eskiden böyle bir kadın değildim gerçi sen de böyle değildin eskiden. Gözlerimin içine bakıp bana hayatı aşıladığın günleri, umudun hala var olduğunu bin bir türlü hal içinde aksedişin,  ruhumun bir eşinin olduğuna inandırdığın birçok gün… Seni zihnimin içinde yarattığım sana çeviriyorum. Hayır başkası mümkün değil. Seni öylesine yüce ve vazgeçilmez inşa ettim ki… Seni ilk kez gördüğüm günü hatırlıyorum. Seni belki de görmemiş olmayı dilerdim.

Düşüncelerinin aklına mensup olduğu, ayak uçlarından kafasına kadar büyük bir zarafetle kuşanmış meyus adam. Seni ilk gördüğüm gün avuçlarımın terlediğini, kalbimin arzunun büyük bir hırsla delicesine çarptığını, içimde tarifi İmkânsız binlerce kıvılcımı derinden ve tekdüze hissettim. Öncesinde böyle bir hisse hiç tanık olmamıştım. Böyle bir hissi bünyemde barındırıyor olmak beni yaşadığıma ikna eder olmuştu. Günler ve geceler adeta senin isminle aydınlanmaya ve kararmaya başladı. Kendimi bu dünyada bırakıp diğer dünyanın ruhuna aldatmıştım. Onun ruhuyla öylesine bezenmiştim ki kendimi onun içinde unutur hale gelmiştim. Tüm şiirler ve şarkılar onun kapısını çalıyordu sanki. İçimden hem öylesine büyük bir mutluluk hem öylesine büyük bir hüzün akıyordu ki cesaretin tam anlamıyla ellerine, ellerimi tutması için yalvarmak istiyordum.  Ben olması gerektiği gibi bir kadın değildim.  Kim sevebilirdi beni bu halimle? Ne bekliyordum? Sevilmeye layık olabileceğimi de nereden çıkarmıştım? Her yerimin ıslandığını hissediyorum. Derin bir iç çekiyorum… İçim sanki küçük bir kutuya koyulmuş ve bastırılıyor… Kendime kendimden kaçacak bir yer bulamıyorum. Yaşadığım tüm her şey düşüncelerimle birlikte beynimi ağırlaştırıyor. Kafamı bir yerlere bırakmak dinlenmek istiyorum. Usul usul Merdivenlerden iniyordun düşünceli bir halin vardı. Her zaman ki gibi elinde bilgisayar çantan ve her gün itinayla taktığın kol düğmelerin; siyah pantolonun ve beyaz gömleğin. Lakin ters bir şeyler vardı gözlerim gözlerime hitap etmiyordu. Sanki bir şey onların bana bakmasını yasaklamıştı. Tüm ahenginle seni saatlerce izlemek istiyordum. Zamanın durduğunu, seslerin silikleştiğini, nefesimin ilahi bir güç tarafından çekildiğini hissediyordum. Merdivenlere attığın her adımı beynime kazımak ve dahi süregelen zaman içinde bacağının kasılarak yukarıya çıkışını, pantolonunun büzülüşünü, vücudunun gerilerek ileriye atıldığını izlemek benim için vazgeçilmez bir tutkuydu. Lakin Seni görmüş olmama, hissediyor olmama izin vermiyordun. Beni görmene izin vermiyordun… Nasıl bu kadar görmezden gelmiştin beni?  Saatleri ve günleri bulan sözcüksüz binlerce konuşmanın üzerine… Sevgiyi seninle hissetmek, bilmek istiyordum.  Zira sevginin, ne anlama geldiğini unutmuş gibi bir halim var. Sevgiyi düşlüyorum. Sevgi, annemin bana her gün dışarıdaki olaylardan bahsedip kendimi korumamı söylemesi, beni sadece o zamanlar için düşünüyor gibi göstermesi miydi? Annemin düşünceli bir kadın olduğu söylenemezdi. Halimi sormaktan, gözlerime sevgiyle bakmaktan ziyade daha başka işleri vardı… Annemin bana zamanı yoktu. Annem, anne olmayı öğrenememiş bir kadındı. Onun o beyaz saçları annesinden hiç görmemiş olduğu sevgiyle boyanmıştı. Kızamıyordum ona insan hissedemediği bir şeyi nasıl gösterecekti? Annem sevgisiz büyümüştü. Bizi de bu sevgisizliğin içine istemeden çekiyor gibiydi… Ona içimde beslediğim gün yüzüne çıkmayan bir öfkeyle bakıyordum, biliyorum. Üzgünüm anne, sevgisizliğin her daim anımsatıldığı coğrafyalarda büyüttüğün için bizi üzgünüm. Kafamda sana karşı cevabını asla bilmeyeceğim birçok soruyla yaşıyorum. Soruların her biri içimde nefes alıyor. Cevabını alamadığım binlerce soru arasında yok olacağım… Saatim gece yarısını bulmuştu. Annem üzerine saatlerce düşünsem neye yarardı? Boşuna çabalamaktan başka bir şey değildi. Yorgunluğum üzerime çöktüğünü hissediyordum.  Hiçbir şey yapmama rağmen neydi bu yorgunluk kimden miras kalmıştı bana?  Çok erken büyütmüştüm kendimi kimin için? Ayağa kalkıyorum belki bunu yaptığımın bile farkında değilim. Vücuduma adeta beni bırakması için yalvarıyorum. Derin bir nefes alıyorum. Beynimi susturmak istiyorum… Tüm sessizliğin içinden bir ayak sesi işitiyorum.  İstemsizce yönümü oraya doğru çeviriyorum. İleride gözüme bir silüet ilişiyor.  Tahminimce (karanlıktan seçebildiğim kadarıyla) uzun boylu siyah giyimli biri. Yaklaşıyor… Tam manasıyla onu gördüğümde ve sesini alabileceğim uzaklıkta ağzından şu sözcükler dökülüyor  “ Biz…”  hayır bunların hiçbirini duymamam gerekiyor. Derin bir acı hissediyorum tüm hücrelerimde. Kafamın içinde binlerce bıçakla geziyorum. Hepsi zihnimin her bir köşesinde iz bırakıyor. Mümkün değil başka türlüsü her bıçak darbesinden anıları yok etmem gerekiyor… Bir daha asla işitmemem gerek bu sesleri. Senden tek bir şeyi emanet istiyorum. Sağırlığını bana emanet eder misin? Kapının büyük hışımla çaldığını belki dakikalar sonra fark ediyorum. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. Annemin bağırışlarını işitiyorum. Kalkıp toparlanmak istiyorum son gücümle ayaklarımı bırakıyorum yataktan usulca doğruluyorum. Ayağa kalktığımda gözlerimin önüne bir perde çekiliyor adeta. Hissizim, tüm duygularımdan arınmış hissediyorum. Beynimin konuşmaya dermanı kalmamış. Uyuşukluk her yerime dağılmış. Güç bela açıyorum kapıyı…

Büşra MADAN
Büşra MADAN

Çoğu zaman yaşamak istediğimiz hayatla yaşamakta olduğumuz hayat arasında düşünür dururuz. İhtimallerin içinden yaşamlar çıkarırız kendimize ve her birine o kadar bağlanırız ki hepsini teker teker yaşamak isteriz. Ben, tek bir ihtimalde yaşayacak olmayı kabul etmiyorum. Birden çok ihtimalde yaşamak istiyorum. Yazdığım her yazıda farklı bir ihtimalde yaşıyorum. Yazıyorum çünkü Yazmak benim ihtimallerim, yaşam kaynağım.