HAYYAM RUBAİSİNE FREUDYEN BAKIŞ

 ‘’…nereye gittiysem bir şairin benden önce oraya uğramış olduğunu gördüm’’

– Sigmund FREUD

 Şairlerin de ruhbilimciler olduğunu ifade etmek belki mübalağa olur fakat duyguları onlardan güzel kağıda işleyebilecek yoktur. Belki şiir bir tür katarsis yoludur. Yukarıdaki sözün sahibi Freud tanır mıydı bilinmez ama Fars şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olan Hayyam da bahsedilen şairler arasındaydı kuşkusuz. Bu yazımda başlıktan anlaşılacağı üzere Hayyam rubailerine Freudyen bir bakış sunmayı umuyorum.

Hayyam’ı incelediğimizde birçok alanda çalışması olduğunu görmekteyiz. Şiirlerinde aşk ve sevgiden bahsettiğini ve dilini dönemine göre sade tuttuğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple Hayyam, Freud’un sevebilen ve üretebilen şeklinde tanımını yaptığı ‘’sağlıklı insan’’a uymaktadır.

Hayyam rubailerinin tek konusu aşk değildi elbette; mey, dünyanın geçiciliği ve hazdan sıklıkla bahsetmiştir. Bu kavramların yaşadığı topluma ve döneme göre aykırı olduğunu düşünsem de aslında Hayyam bilinçaltında bulunan ve ide yakın ögeleri bastırmak yerine bilinç düzeyine getirmiştir. Bunu sanat yoluyla nükteli bir dille dışa vurmuştur. Bu dışavurum Freud’un psikanalitik kuramında bilinçaltı ögeyi bilinç düzeyine çıkarma tekniklerine benzemese de benzeşen diğer yönlere bakalım bir de.

Önce yazıya ilham veren şu dörtlüğü paylaşmak isterim:
Aşk bir beladır, ama Tanrıdan gelme;
Halk neden karşı kor Tanrının emrine?
Bize her şeyi yaptıran kendi madem,
Kulu sorguya çekmenin alemi ne?

Bu ve birkaç rubaisinde dikkatimi ilk çeken şey kader ve id ögelerinin benzeşmesi oldu. Bildiğimiz üzere Freud idin ilkel, hazsal tarafımız olduğunu söyler. Hayyam’ın rubailerinde hazsal öge oldukça fazladır fakat hazın sebebini kadere ve dolaylı yoldan tanrıya bağlar. Yani eğer yazgı olmasaydı Hayyam ne şarap içerdi ne de aşka düşerdi. İşte tam bu noktada aklıma Freud’un bilinçaltı kavramı geldi. O da davranışlarımızın çoğunun bilinçaltı ögeler tarafından yönetildiğini söylemişti.  Yani iki deha da davranışlarımızın bizim farkında olmadığımız süreçlerin bir sonucu olduğunu düşünmüş.

Birçok dinde tanrı bir şeyleri dünyada yasak ederken, bu yasaklara uyanların ahirette cennetle mükafatlandırılacağını vaat eder. Dinlerin bir şeyleri yasaklaması daha çok vicdan gelişimiyle yani Freud’un ‘’süperego’’suyla açıklanabilir diye düşünüyorum.

Tanrı, cennette şarap içeceksin, der;
Aynı Tanrı nasıl şarabı haram eder?
Hamza bir Arab’ın devesini öldürmüş:
Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber.

Yukardaki rubaide Hayyam’ın süperegoya bir başkaldırısı görülüyor. Bu başkaldırı id ve süperegonun çatışmasını, egonun bunlarla baş etmek için oluşturduğu savunma mekanizmalarını anımsatmıyor mu sizce de? Egoyu süperego baskısından kurtarmak için bu rubaide inkar savunma mekanizmasını kullanıyor. Yani şarap içmesinin vicdani rahatsızlığını bastırmak ve kendi davranışını haklı çıkarmak için kabul ettiği dinin kurallarını reddetme, inkar yoluna gidiyor.

Şiirlerinde yaşamdan aldığı doyum ve hazsal ögelerle birlikte ölümün varlığını kabul ettiği, yaşamın geçiciliğinden bahsettiği birçok dize de bulunmaktadır:

Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilinde.

Yani aslında eros (yaşam içgüdüsü) kavramının yanında, yıkıcı ve tahripkar olarak nitelendirilen thatanos (ölüm içgüdüsü) kavramını da yok saymamış hem eleştirel hem de yukarıdaki gibi ölüm ögesini barındıran rubaileriyle bu tarafını da yansıtmıştır.

Hayyam ve Freud’un birbirinden ayrı bu kadar ögeyi farklı alanlarda ve farklı biçimlerdeki ifadeleri öyle iç içe ki, bütün bu benzerliklerin sebebinin yalnızca insanların farklı zamanlarda farklı şeyleri düşünmelerine bağlanamayacağı fikrindeyim. Sanat ve bence özellikle yazılı sanatlar insan psişesindeki gerilimi dışarı vurmanın, kendini ve diğer insanları anlamanın en etkili yollarından biri. Bilim daha sonra gelip düzeni sağlıyor, kavramları açıklama işini yapıyor. Burada da dışa vurmak, ifade etmek Hayyam’a; kavramsallaştırmak, kurama dökmek Freud’a düşmüş.

– Başak Elif BİTGİ

KAYNAKÇA:
Hayyam,.Ö. (2020). Rubailer. (Çev. Eyüboğlu,S.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları  (sf 86, 37, 181)