Bizleri yakın duygusal ilişkilerden uzaklaştıran, hayattan aldığımız zevki azaltan gölgemiz: Stres
Stres kimine göre öznel olarak tanımlanıp birden çok boyuttan oluşurken kimine göreyse nesnel bir tanım gerektirir ve tek bir genel durumu ifade eder. Stresin farklı hayatlarda farklı izler bırakan, iyi ve kötü günde daima yanımızda yer alan popüler bir kavram olduğu ise şüphesiz bir gerçektir.
Hayatımızın her ânında olduğu gibi stres için de sağlamamız gereken bir denge söz konusudur. Bu dengeyi sağlayamaz ve strese fazla maruz kalırsak bu bizi bilişsel ve fizyolojik açıdan olumsuz etkileyerek sonraları anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi sorunlara temel oluşturur. Yine dengeyi sağlayamaz ve bu defa strese hemen hemen hiç maruz kalmazsak da yaşamımızda gereken uyarılmayı sağlayamaz, davranışlarımız için ihtiyacımız olan motivasyona sahip olamayarak potansiyelimizi de gösteremeyiz.
Yani hemen her gün maruz kaldığımız strese başlı başına “düşman” olarak bakarsak bir şeyleri kaçırırız. Bunun yanında yeterli derecede stresin bizler için gerekli bir uyarılma sağlayıcısı olduğunu da unutmamak gerekir. Aynı, kolay olduğunu düşündüğümüz derslere çalışma gereği duymayıp sonunda beklediğimizden düşük notlar almak gibi, düşük uyarılmanın ve strese maruz kalmamanın bizlere belirli zararları olmaktadır.
STRESİN YARARLI VE ZARARLI İŞLEV DENGESİ
Fizyolojik olarak ortaya çıkan değişiklikler, stres yaratan durum ne kadar uzun sürer ve ne kadar yoğun yaşanırsa kişiye o kadar zarar vermektedir. Elde edilen bulgulara göre stresin süresi, yoğunluğuna göre daha zarar verici olmaktadır. Bu durumda kronik stres, akut strese oranla daha zarar verici etkiler bırakmaktadır. Stres yaratan uyaranla kısa süreli karşı karşıya kalmak, uzun süreli gerilime maruz kalmaktan daha az zarar verici olmaktadır.
STRESLE BAŞA ÇIKMA
Lazarus’a göre stresle başa çıkmada ilk aşama durumun değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme iki düzeylidir.
Birincil değerlendirme düzeyi: Birey, durumun kendisi için stres yaratacak nitelikte olup olmadığını, tehdit oluşturup oluşturmadığını değerlendirir. Böylece olayın stres tepkileri gerektirip gerektirmediği belirlenmiş olur.
İkincil değerlendirme düzeyi: Ne tür bir başa çıkma yolunun kullanılacağıdır. Lazarus, problem odaklı başa çıkma ve duygu odaklı başa çıkma olarak iki tür başa çıkma yolu tanımlamaktadır.
Problem odaklı başa çıkma: Problemin kendisi hakkında bir şeyler yapmak anlamına gelmektedir. Birey, problemi çözecek yeni bilgiler edinerek kendi tavrını değiştirerek ve karşılaştığı zorluğu aşmak için ne gerekiyorsa yapıp sorunu ortadan kaldırmaya çaba sarf etmektedir. Burada hedef, problemi çözerek stresi azaltmaktır.
Duygu odaklı başa çıkma: Kişi olumsuz duyguları üzerinde çalışır. Bu başa çıkma yolu, destek ve anlayış aramak, kimi durumlarda inkâr etmek gibi duygusal sıkıntıları giderecek yollar aranmasıdır.
Bazı araştırmalarda dünyanın anlaşılabilir, açıklanabilir ve baş edilebilir bir yer olduğunu düşünen, hayata bir anlam ve bir amaç yükleyebilen bireylerin stresle daha kolay başa çıktıkları ve daha az olumsuz etkilendikleri gösterilmiştir. Yaşadıkları sorunları hayatlarına dair bir değişim ve yenilenme fırsatı olarak görerek hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu düşünenlerin strese daha dayanıklı oldukları bulunmuştur.
Stresle baş etme yöntemleriyle stresin rahatsız edici tarafları yok edilebilir veya azaltılabilir. Düzenli olarak egzersiz yapmak, devamlı geçmiş ya da geleceği düşünmek yerine ânı yaşamak, ilginizi yoğunlaştıracak aktivitelerde bulunmak, zamanı planlayıp önceliklerinizi belirlemek, son ve en önemli olarak da stresle başa çıkmak zorlaştığında kendinize yüklenmektense çevrenizden ve bir uzmandan destek almak, bu yöntemlerden sayılabilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
BALTAŞ ACAR, BALTAŞ ZUHAL. Başarılı ve Sağlıklı Olmak İçin Stres ve Başa Çıkma Yolları, 5. Basım. (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1987)
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/psikolojiye_giris_2/10/index.html#konu-5
(Erişim Tarihi: 29.11.2021)