EVRENDEKİ KUM TANESİ

Sapsarı bir kum tanesi geldi evrene. Ne yapacağını bilmeyen, evreni tanımayan bir kum tanesi… Kafasında düşünürken birçok şeyi bir topluluk etrafını sarmaya başladı kum tanesinin. Başka kum taneleri, su damlaları, güneş ışınları… Kum tanesi, bu duruma başta öyle çok sevindi ki artık yalnız değildi ve daha güçlüydü.
Her kum tanesini yanına aldı, birleşip kum birikintileri oluşturdular. Sonra kum taneciklerinin aralarına su damlaları da katılmak istedi. Kum tanesi, su damlalarına izin verdi. Birleşip kumdan kaleler oluşturdular. Kaleleri gören güneş ışınları bu güzelliğe hayran kaldı ve güzelliğin bir parçası olmak istediler. Kum tanesi, ışınlara da “Evet” dedi ve su damlalarıyla ıslanmış kaleler ışınlarla birlikte pırıl pırıl parlamaya başladı.

Her şey güzel bir şekilde ilerlerken damlalar ve ışınlar, kum tanesini dikkate almamaya başladılar. Aralarına birbirlerinden habersiz yeni su damlaları ve güneş ışınları almaya çalıştılar. Bu durum habersizce devam ederken bir gün çok güçlü bir güneş ışını kalelerdeki kum tanelerine zarar vermeye başladı, bunun üzerine içinde binlerce su damlası barındıran bir deniz dalgası geldi ve tüm kumdan kaleler dalgayla birlikte yıkılıp gitti.

Şimdi gözlerinizi kapatın ve üstte okuduğunuz ifadeleri hayal etmeye çalışın. Gözlerinizin önüne gelenler sizce de çok tanıdık değil mi? Acaba evrene gelen bu kum tanesi sizin çok yakından tanıdığınız biri olabilir mi?
Her insan evrene aklında soru işaretleriyle gelir. Aradığı cevapları bulmaya çalışırken bir çıkmaza girer ve bir yardım eli arar. Genellikle bu yardım ellerini bulmak kolay olur, çünkü evrende iyiliğini veya kötülüğünü başta kestiremeyeceğimiz yüzlerce insan bulunur. Teker teker alırız insanların her birini hayatımıza. Bazen hiç düşünmeden bazen de haddinden fazla düşünerek… Hayatlarımızdaki insanlar bizlere bir yüktür aslında. Yükten kast ettiğim şey her birinin bizlere kattıklarının yanında bizlerin onlara katması gerekenler veya bizlerden beklenenler…

İstediğiniz her şeye ne derece yetişebildiğinizi hiç düşündünüz mü? Yakın veya uzak planlarınızın kaçını gerçekleştirebildiniz? En önemlisi kalp ritminizi dinlediğinizde kendinizi değerli hissediyor musunuz?
İnsan nefsi, her şeyin her an olmasını ister ve bunun için de insan bedenini fazlasıyla yönlendirir. Nefsini kontrol edemeyen bir birey, fazlasıyla yorulurken kendi benliğinden uzaklaşmaya başlar. Hayatındaki insanlara bir iyilik perisi edasıyla yetişir ve verdiği değerle onlara iyilik parıltısı saçarken içindeki parıltıları söndürmeye başlar. Bahsettiğim periliğin büyüsüne öyle bir kapılır ki içindeki sesin yardım çığlıklarını duyamaz bile.

Evet, insan sosyal bir varlıktır ve tek başına yaşayamaz. Hayatına aldığı her insanın kendine çok iyi geleceğine inanır ve iyi de gelebilir. Ben aksini iddia etmeye çalışmıyorum, fakat her bir canlıyla kurduğumuz ilişkinin kontrollü bir şekilde ilerlemesi gerektiğinin farkında olmamız gerekiyor. Bu noktada değer verdiğim bir insanın bana verdiği kayık örneğini paylaşmak istiyorum sizlerle:

“Hayatımızdaki her insanla bir kayığa bineriz. Küreğin biri bizde, diğeri karşımızdaki insandadır. Kayığı dengeli bir şekilde hareket ettirmek istiyorsak aynı yönde ve aynı güçle kürekleri karşılıklı çekmeliyiz. Aksi takdirde ya birimiz fazlasıyla yoruluruz ya da o kayıkla beraber batarız.”

İfadelerimi toparlamam gerekirse ilişkilerimizi yönlendirirken kendi benliğimizi de aksi yönde yönlendirmemeye dikkat edelim. Her birimiz evrene gelmiş birbirinden farklı kum taneleriysek eğer biricikliğimizin ve değerimizin farkında olalım. Herhangi bir dalganın sizleri kolayca yıkmaması ve kayığınızın dengeli bir şekilde hareket etmesi dileğiyle…

Sude ÇETİNKAYA
Sude ÇETİNKAYA

Bazen duygularımızı ifade edemediğimiz, âdeta deli gibi bağırmak istediğimiz fakat sesimizi bile çıkaramadığımız zamanlarla karşılaşırız. Halbuki hiçbir engelimiz de yoktur ortada. Ben böyle zamanlarda içimdeki duyguları kağıda dökmeyi  seçtim. Yazmak, bizlere bahşedilen öyle mucizevi bir şey ki… Şu şekilde ifade etmek istiyorum sizlere: Önce uzun süredir nefes alamadığınızı  ve ardından bir anda derin derin nefes aldığınızı düşünün. Yazmak da böyle bir şeydir. Beni hayatın zorluklarından, sıkıcı rutinlerinden çıkartan, bana canlılık katan, benliğimi bulmamı sağlayan, kendimi keşfettiğim bir alan…