ELEKTRONİK İLETİŞİM ARAÇLARI VE SOSYALLİK

Sosyal medya ne işe yarıyor? Günde kaç saat telefonla vakit geçiriyoruz? Kaç farklı sosyal medya hesabımız var? Bu sorular sanırım hepimize tanıdık geliyordur, çünkü hepsinin cevaplarına aşina olmuş durumdayız.

Bu yazıda okuduğum bir kitaptan yola çıkarak hayatımızı büyük bir etkiyle saran sosyal ağları, sosyallik açısından değerlendirmeye çalışacağım.

Öncelikle internet kullanımları üzerinden benlik kavramına değinecek olursak, sembolik etkileşimci bakış açısına göre başkaları üzerinde nasıl bir izlenim yaratıyorsak bizler, bu izlenim sonucunda ortaya çıkan benliklere sahibiz. Örneğin; çirkin olduğumuzu düşünüyorsak bunun sebebi karşımızdaki kişilerin bizi çirkin görmesinden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde bir durum olduğundan zamanla bireyler, karşıya kendi istedikleri izlenimleri verebilmek için maskeler takınmaya başladılar. Bir nevi karşıdaki kişiye uygun rol hangisiyse o rolü oynadılar ve gündelik-esas benlik kavramlarını ortaya çıkardılar.

Gündelik benlik, insanlara karşı gösterdiğimiz benliğimiz olurken; esas benlik ise, bazen gizlemeye çalıştığımız özelliklerimizi içinde barındıran asıl bizi teşkil eden benliğimizdir.

Gündelik benliğin kullanılmasını kolaylaştıran belki de en iyi yöntem internettir. Sanal bir ortamda çoğu özelliğimizi belli etmeyerek, tamamen isteklerimiz doğrultusunda iletişimimizi gerçekleştirebiliriz.

Benlik kavramına değindikten sonra kişisel özelliklerin internet kullanımına olan etkisinden bahsedecek olursak, internet üzerinden iletişim kuran yani sanal âlemi hayatlarının merkezine alan kişilerin çoğunun ortak özelliğinin içedönüklük olduğunu görüyoruz. Şu şekilde düşünelim; yüz yüze iletişimde sorun yaşayan bir kişi kendini doğru ve istediği şekilde ifade edemezken, sosyal ağlarda daha kolay iletişim kurabiliyor. Sanal âlemdeyken içedönüklük özelliğini bir süreliğine ortadan kaldırabiliyor.

Hatta benlik kavramına geri dönecek olursak gündelik benliğini etkin bir şekilde kullanmayı tercih eden biri, sanal âleme yöneldiğinde esas benliğini ortaya çıkarabilmektedir. Bunun nedeni sosyal ağlar üzerinden yapılan iletişimlerde çoğu bireyin konuştukları kişiyi gerçek hayatta görmemesinden kaynaklanmaktadır. Burada “ Gerçek hayatta görmediğim veya göremeyeceğim bir kişiye gerçek beni rahatlıkla gösterebilirim.” düşüncesi hâkimdir.

İletişim araçlarının niteliklerine bakarsak bazı araçlarla yazılı, bazılarıyla ise hem yazılı hem görüntülü iletişim kurabiliyoruz.

Teknoloji ilerledikçe niteliksel özelliklerin artmasıyla çoğu insan sosyal platformlar üzerinden rahatlıkla iletişim kurabiliyor. Özellikle gerçek hayatta sosyal olmayan insanların sanal hayatta ciddi anlamda sosyallik kazandığı görülüyor.

Muhakkak hepimiz şunu düşünmüşüzdür: Sosyal ağların filtreleme özelliği bizi ne derece etkiliyor, kendimizi sosyal platformlarda istediğimiz gibi yansıtabiliyor muyuz? Bu konuda iki ayrı bakış açısı bulunuyor:

  1. “ İletişim İpuçlarının Filtrelenmesi Kötüdür” Bakış Açısı
  2. “ İletişim İpuçlarının Filtrelenmesi İyidir” Bakış Açısı

Bakış açılarına belirli kuramlar çerçevesinde değinecek olursak, iletişim ipuçlarının filtrelenmesinin kötü olduğu 4 kuram ve 1 sosyal kimlik modeli üzerinden ele alınmıştır:

  • Sosyal Varoluş Kuramı’na göre:

Elektronik ortamlarda iletişim kuran insanlar birbirlerinin sosyal varlıklarını hissedemezler. Aralarında mekanik bir iletişim söz konusudur.

  • Sosyal Bağlamda İpuçları Yoksunluğu Kuramı ve Kimliksizleştirmeye Dair Sosyal Kimlik Modeli ’ne göre:

Kuram ve kimlik modelinde benzer konular savunulmuştur. Bunları ortak bir paydada bir araya getirirsek elektronik iletişim ortamlarında kişilerin bireysel özelliklerinden ziyade grup aidiyetleri ön plana çıkar. Bu durum da bireylerin, ön yargılı tutumlara ve ayrımcı davranışlara maruz kalmalarına neden olabilir.

  • Medya Yoğunluğu Kuramı’na göre:

Elektronik iletişim araçları, belirsizlik içeren faaliyetler için uygun değildir. Ortamda çok fazla iletişim aracının olması ve yapılacak işin belirli çerçevelerde sınırlanmış olmaması bireylerde kafa karışıklıklarına yol açmaktadır.

  • Sinyal Kuramı’na göre:

Elektronik iletişim araçlarını kullananlar, nasıl biri olduklarına dair birbirlerine aldatıcı sinyaller verirler. Bu durum gündelik benliğin etkin bir şekilde kullanılmasının yarattığı bir sonuçtur.

İletişim ipuçlarının filtrelenmesinin iyi olduğu da 6 kuram üzerinden ele alınmıştır:

  • Bilgi İşleme Kuramı’na göre:

Aynı elektronik iletişim araçlarını sıklıkla kullanan insanlar, zamanla birbirlerini daha iyi anlamaya ve benzer olumlu tutumları benimseye başlarlar.

  • Kanal Genişleme Kuramı’na göre:

Bir iletişim aracının düzenli olarak kullanılması, birey üzerinde teknolojik gelişmişlik sağlarken aynı zamanda bireyin olumlu algılama süreçlerini de arttırmaktadır.

  • Sosyal Bilgi İşleme Kuramı’na göre:

Bireyler, birbirleriyle olumlu ilişkiler kurmayı amaçlıyorlarsa bu olumlu ilişki elektronik ortamda da yüz yüze ortamdakine benzer bir süreç içerisinde gerçekleşir. Bu süreçteki tek fark, filtreleme işleminden kaynaklı olarak bilgi akışının yavaşlayabilmesidir. Bu nedenle elektronik ortamda yakın bir ilişkinin gelişebilmesi için kişilere, yüz yüze iletişimdekinden daha fazla zaman tanınması doğru olacaktır.

  • Elektronik Yakınlık Kuramı’na göre:

Bireyler,  fiziksel olarak uzak oldukları sevdiklerine ancak elektronik ortamlar sayesinde ulaşabilirler. Elektronik ortamlar, aradaki fiziksel mesafeye rağmen kişileri yakınlaştırmayı sağlar.

  • Hiper Kişisel İletişim Kuramı’na göre:

Bahsetmiş olduğum gündelik benlik ortaya çıktığından bireyler kendilerini olduklarından daha iyi birisi gibi gösterebilirler. Bu durum başta kulağa hoş gelmese de antisosyal ve kendi içinde çatışmaları olan bireyler açısından düşündüğümüzde, onlara iletişim anlamında büyük katkılar sağladığını görebiliyoruz.

  • Teminat Kuramı’na göre:

Kişiler kendilerini olduklarından farklı gösterirken zamanla bunu fark eden karşıdaki bireyler, kendilerine sunulan bilgilerin doğruluğunu teyit etmek isterler. Bunun için de günümüzde “gizlice, fark ettirmeden izleme” anlamlarına gelen “stalk” kelimesiyle ifade edilen yönteme başvururlar. İletişim kurdukları kişinin yakın çevresinden bilgiler toplayarak iletişim halinde oldukları kişiyi daha iyi ve doğru bir şekilde tanımaya çalışırlar.

Son olarak bahsetmek istediğim konu, sosyal platformlarda çöpçatanlık ve aşk ilişkisi. Eskiden mahallelerde o civarda yaşayan herkesi tanıyan ve yaşanan tüm olayları en ayrıntısıyla bilen kadınlar olurdu. Özellikle kendine gelin arayan anneler, bu kadınlara haber salar ve kadınlar da aileye uygun kriterlere sahip kızları aile için araştırırdı. Sonra kızın ailesiyle konuşup damat adayından ve ailesinden bahsederek iki tarafın arasını yaparlardı. Bu ara bulmaya “çöpçatanlık” denirdi.

Şimdi ise teknolojiyle beraber sosyal platformlar, bu çöpçatanlık görevini edindi. Oluşturulan internet siteleri aracılığıyla kendine partner arayan kişiler, sitelere kayıt olarak kişisel özellikleri ve fotoğrafları barındıran profiller oluşturdular. Sonra da belirli profiller üzerinden mesajlaşarak iletişim kurmaya başladılar. Bu tür ilişkilere birinci düzey ilişki deniyor. Bir de site kullanıcılarına belirli sorular yöneltilerek cevaplara göre uygun kişilerle eşleştiren bir sistem var. Bu yöntemle kişilerin birbirine uygun oldukları düşünülen kişilerle tanışma imkânı sağlanmış oluyor. Bu tür ilişkilere de ikinci düzey ilişki deniyor. Tabi ki bu sitelerdeki paylaşılan bilgilerin ne derece doğru olduğu tartışılır olduğundan sitelere karşı farklı olumsuz tutumlar var.

Anlattıklarımı toparlayacak olursam, insanın sosyal ilişkilerinde önemli yeri olan elektronik iletişim araçlarının insanı farklı açılardan etkilediğini görüyoruz. Kişilik özelliklerine göre değişkenlik gösteren bu durum, bazı kişilerde olumlu etkiler yaratırken bazılarında ise zamanla olumsuz etkiler ( aşırı şüphecilik, bağımlılık gibi) yaratabiliyor. Bu nedenle aslında önemli olan elektronik iletişim araçlarını ne ölçüde ve ne şekilde kullandığımız. Elektronik iletişim araçları, doğru bir şekilde yararlanıldığında gerçekten büyük kolaylıklar sağlayabilecek sosyal platformlar sunuyor.

Kaleme aldığım bu yazıyı, Doç. Dr. Leman Pınar Tosun’un “ Sanal Ortamda Gerçek Kişiler: Sosyal Ağlar ve Sosyal Psikoloji” kitabından yararlanarak yazdım. Kitabın, gayet akıcı ve öz bilgilerin yer aldığı bir kitap olduğunu belirterek okumanızı tavsiye ediyorum. Hepinize tüm içtenliğimle esenlikler diliyorum.

Sude ÇETİNKAYA
Sude ÇETİNKAYA

Bazen duygularımızı ifade edemediğimiz, âdeta deli gibi bağırmak istediğimiz fakat sesimizi bile çıkaramadığımız zamanlarla karşılaşırız. Halbuki hiçbir engelimiz de yoktur ortada. Ben böyle zamanlarda içimdeki duyguları kağıda dökmeyi  seçtim. Yazmak, bizlere bahşedilen öyle mucizevi bir şey ki… Şu şekilde ifade etmek istiyorum sizlere: Önce uzun süredir nefes alamadığınızı  ve ardından bir anda derin derin nefes aldığınızı düşünün. Yazmak da böyle bir şeydir. Beni hayatın zorluklarından, sıkıcı rutinlerinden çıkartan, bana canlılık katan, benliğimi bulmamı sağlayan, kendimi keşfettiğim bir alan…