BİRÇOK YÖNÜYLE UZAKTAN EĞİTİM

Şu aralar hepimizin içerisinde bulunduğu süreç olan uzaktan eğitim, mekân ve zamandan bağımsız, bilişim teknolojilerinden yararlanılarak gerçekleştirilen etkileşimli bir eğitim biçimidir. Peki, hayatımızdaki bu yeri nasıl belirginleşmiştir?

Hızlanan teknolojik gelişmelerle birlikte modern insanın iş hayatındaki kalıcılığı zorlaşmaya başlamıştır. Üniversite eğitimi sayesinde meslek edinen ve aynı mesleki becerilerle işlerini sürdürmeye çalışan bireyler iş güvencelerini yitirmeye başlamışlardır. Bu durumun baş nedeni teknolojik gelişmelerin ortaya çıkış noktası olan bilişim devrimidir. Bilişim devrimi, bilinen mesleklerin içeriklerinde değişimler yaratmış ve yeni meslek alanları ortaya çıkarmıştır. Gelişmelerin devam etmesiyle beraber bireyler çalışma hayatlarında kendilerini geliştirme gerekliliği duymuşlardır. Bu gereklilikle beraber üniversiteler, iş hayatlarında modernleşme yolunda gelişerek ilerlemek isteyen insanlar için uzaktan eğitim yolunu uygulamışlardır. Düşünüldüğünde tabi ki uzaktan eğitimin hayatımızdaki yerinin belirginleşmesindeki tek etken bu durum değildir. Fakat uzaktan eğitim yöntemini kullanan bireylerin çok büyük bir kısmını çalışan ve kendini geliştirme arzusuyla eğitimlerine devam eden bireyler oluşturmaktadır.

Ülkemizin uzaktan eğitim yolculuğuna genel hatlarıyla değinecek olursak:

  1. İlk kez uzaktan eğitim fikri 1927 yılında Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati tarafından gündeme getirilmiştir. Toplantı sırasında halkın okuryazarlık oranının arttırılması amacıyla uzaktan eğitimin yapılması önerilmiştir. Fakat o yılların şartlarıyla mektupla öğretim şeklinde önerilen uzaktan eğitim uygulaması halkın çoğunun okuma yazma bilmemesi ve bu uygulamayı gerçekleştirecek öğretmen sayısının olmaması nedeniyle başlatılamamıştır.
  2. 1956 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü uzaktan eğitimi başlatmıştır. Bu uygulamada, bankalarda çalışanlar mektupla öğrenim görmüşlerdir.
  3. 07.11.1960 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Mektupla Öğretim” adlı deneme öğretimi başlatılmıştır.
  4. 1960 yılındaki denemeden sonra 26.02.1966 tarihinde Mektupla Öğretim ve Teknik Yayınlar Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
  5. 1974’te Mektupla Öğretimin kapsamı bakanlık onayı ile her düzeyde mektupla öğretim etkinliklerini içerecek biçimde genişletilerek Mektupla Öğretim Merkezi kurulmuştur.
  6. 1974’te Mesleki ve Teknik Öğretim Mektupla Öğretim Okulu açılmıştır.  Bu okul bünyesinde:
  7. Üç Yıllık Eğitim Enstitüleri
  8. Mesleki-Teknik Kurslar
  9. Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu
  10. Ticaret Turizm Yüksek Öğretmen Okulu
  11. Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu açılmıştır.
  12. Mektupla Öğretim Merkezi 1975’te bakanlık onayı ile kurulan Yaygın Yükseköğretim Kurumuna (YAYKUR) bağlanmıştır.
  13. 1978’de Açık Yüksek Okul Müdürlüğü kurulmuştur.
  14. Açık Yüksek Okul 1981 yılında bakanlık onayı ile kapatılmış; aynı yıl “Mesleki ve Teknik Mektupla Öğretim Okulu’nun adı Mesleki ve Teknik Açık Öğretim Okulu” olarak değiştirilmiştir.   Bu yıl içerisinde ülke çapında okuma yazma seferberliği başlatılmıştır. Televizyon Okulu programları yayınlanmış, yayınlanan bu programların da, okuma- yazma öğretimine önemli katkıları olmuştur.
  15.  1980 yılında Anadolu Üniversitesi’nde, 2009 yılında İstanbul Üniversitesi’nde ve 2010 yılında da Atatürk Üniversitesi’nde olmak üzere üç tane açık öğretim fakültesi uzaktan eğitim sürecini üstlenmiştir.

Türkiye’nin uzaktan eğitim yolculuğundan bahsettikten sonra ülkemizin pandemideki uzaktan eğitimine de değinmek istiyorum:

Mart ayında görülen Covid-19 vakasından sonra ara verilen okullar maalesef tekrar açılamadı. 23 Mart Pazartesi günü Eba TV ve Eba Canlı Ders yöntemleriyle ilköğretim ve ortaöğretim kademelerine uzaktan eğitim süreci başlatıldı. Bunun akabinde YÖK tarafından üniversitelere alt yapı sağlandı ve yükseköğretim kademesinin de uzaktan eğitim süreci başladı.

En son ilköğretim ve ortaöğretim kademelerine 31 ağustosta yapılan telafi eğitimlerinden sonra 21 Eylül 2020 tarihinde anaokulları ve ilkokul 1.sınıflar seyreltilmiş olarak yüz yüze eğitime başladı. Diğer kademelerdeki öğrenciler ise uzaktan eğitim süreçlerine devam ediyorlar.

Şimdi düşünelim, toplumun en küçük bireyleri olarak bilinen çocuklar sizce şu an ne durumda? Nasıl bir psikososyal süreçteler sizce? İzninizle sizlere çocuklarda edindiğim gözlemlerimi aktarmak istiyorum:

  • Bir dönemde birinci sınıfı bitirmiş yedi yaşında bir çocuk ve kurmuş olduğu cümle:

“ Ben çok sıkıldım televizyondan Eba izlemekten. Ödevlerimi öğretmenime de gösteremiyorum zaten. Biz daha toplama-çıkarma işlemlerine yeni geçmiştik ama.”

  • Beşinci sınıfta olan bir çocuk ve cümlesi:

“ Ya tamam, matematiği sevmiyordum düzgün çalışmıyordum ama yine de okul olsaydı keşke. Hem biz daha ikinci tiyatro oyunumuzu oynayacaktık.”

  • LGS’ye hazırlanan bir sekizinci sınıf ve cümlesi:

“ Ben ders çalışamıyorum ki… Okulda deneme sınavları oluyordu onlarda iyi bir başarı elde etmek için çalışıyordum. Gözümün önünde rakiplerim vardı. Şimdi onlar yok, evdeyim ve gerçekten çalışmak istemiyorum.”

  • Liseye yeni başlayan bir çocuğun cümlesi:

“ Hocam, hani deli gibi beklerdik ya hafta sonunun gelmesini ya da üç-dört günlük kar tatillerini. Ben gerçekten beklemiyorum artık, istemiyorum daha doğrusu. Evde sınava çalıştım, şimdi liseye başladım hiçbir şey anlamadım ben bu işten. Yine evdeyim, yine evdeyim. Uzaktan olunca derslerimi de toparlayamadım henüz.”

Amacım tüm hayatımızı etkisi altına alan pandemi sürecindeki eğitim şeklimiz uzaktan eğitimi sizlere elimden geldiğince farklı yönleriyle anlatmaktı. Umarım amacım doğrultusunda ilerleyebilmişimdir. Sürecin ne kadar devam edeceğini bilemediğimiz bu günlerde, kim bilir belki de elimizden gelen en mantıklı şey geleceğimiz için uzaktan eğitimi tam anlamıyla benimsemek ve bu doğrultuda neler yapabileceğimizin farkına varmaktır.

Sude ÇETİNKAYA
Sude ÇETİNKAYA

Bazen duygularımızı ifade edemediğimiz, âdeta deli gibi bağırmak istediğimiz fakat sesimizi bile çıkaramadığımız zamanlarla karşılaşırız. Halbuki hiçbir engelimiz de yoktur ortada. Ben böyle zamanlarda içimdeki duyguları kağıda dökmeyi  seçtim. Yazmak, bizlere bahşedilen öyle mucizevi bir şey ki… Şu şekilde ifade etmek istiyorum sizlere: Önce uzun süredir nefes alamadığınızı  ve ardından bir anda derin derin nefes aldığınızı düşünün. Yazmak da böyle bir şeydir. Beni hayatın zorluklarından, sıkıcı rutinlerinden çıkartan, bana canlılık katan, benliğimi bulmamı sağlayan, kendimi keşfettiğim bir alan…