Başında daireden getirdiği sıkıntılarla
evi rutubet kokan fidan gibi delikanlının,
ağustos sıcağında memleketine doğru giderken
Ve biteviye her türlü insan kokusunu barındıran otobüsün camına yaslarken başını,
neler geçer aklından?
Hiç duygulandırmaz mı onu
Köylüsü tarlada saban sürerken tek başına,
-bir zamanlar babasının arkadaşıyken üstelik
Bir rüya gibi gözlerinin önünden geçivermiş?
Ve hiç mi ağlamak gelmez içinden,
Babasının çocukken oynadığı çeşmeyi görünce,
İn cin oynamayan şose yolun kenarındaki?
Ve hiç mi içini yakmaz, dış kapının üstüne astıkları keçe kasket,
Dönerken kahveden arkadaşlarıyla, çöküp bir duvarın dibine,
babasının bir zamanlar şeker tartarken taktığı?
Çöktüğü o duvarın dibinde ona hiçbir şey hatırlatmaz mı?
Neden içi sıkılıyor o halde bir somun ekmek yerken
Tek kişilik masasında,
Neden evinin duvarları, üç aylık kirasını babasının kendi elleriyle ödediği
Üstüne üstüne geliyor,
Ter, gözyaşı, katran ve elem kokan,
Rutubet kokan duvarları?
Niçin ama niçin kardeşlerine sarılıp
Avaz avaz bağırmıyor bir seksenlik tabutun yanında?
Ve mezarlıkta
Ve gece cırcır böceklerini dinlerken ay ışığında,
Köyün mezarlığın uzun otları arasından
Niçin gözyaşı dökemiyor
Göçüp gitmiş babasının ardından,
Kimse görmesin diye
Sabah erkenden kapıyı çekip çıktığı halde ?
BABANIN ARDINDAN
