AİLE MODELLERİ VE DAVRANIŞSAL ÇOCUK GELİŞİMİ – 1

Ebeveyn ve Aile Tipleri Işığında Agresif/Saldırgan Çocuklar

İnsan, hayatta kalabilmek için üzerinde yaşadığı evrenin korkutucu gücüyle baş etmek durumunda kalmıştır. Fakat bu mücadelede tek başına başarılı olamadığını görünce birlik olma yoluna başvurmuş ve toplumları oluşturmuştur. Zaman ilerledikçe toplumlar gelişmiş ve toplumlar geliştikçe de insan yalnızlaşmıştır. İnsanın doğanın gücü karşısında gösterdiği birlik olma becerisini, toplum haline geldikten sonra kalabalıklar içinde yalnızlaşmaya karşı gösterememiştir. Yalnızlaşan insanoğlu, içine işleyen bu yalnızlığı yine doğaya başvurarak gidermiştir. Tarih boyu süregelen bu döngüde başarılı olanlar yeniden doğayla bütünleşmiş ve bütünleşmeyi başardıkça da özgürleştiğini hissetmiştir.

Doğa karşısında bir çocuk gibiydi insanoğlu. İlk insandan beri doğa ona insan olmayı şefkatli tokatlarıyla öğretiyordu. Mevsimlerle ne zaman nasıl davranması gerektiğini öğretmiş, ardı ardına gelen gece gündüz ile çalışmayı ve dinlenmeyi öğretmiş, afetlerle yaşam mücadelesinde ne zaman ne yapması gerektiğini öğretmiş… Tüm bunlar olmasaydı belki de bugün kolektif bilinç diye bir şeyden bahsetmiyor olacaktık. İnsan bu yaşam mücadelesinde tek başına var olmak yerine, adına “aile” dediği toplumun en küçük ama kendi içinde en büyük bütünü oluşturdu ve mücadelesine yeni bir güç katmış oldu. Aile içinde tıpkı insanoğlunun doğa karşısındaki toy haline benzeyen bir varlık daha vardı ki o da çocuğun ta kendisiydi. Hayat bir mücadele ise, şimdi sıra “çocuğu” o mücadelede donanımlı hale getirmekteydi.

Aile, aralarında evlilik ve kan bağı bulunan, erkek ve kadın eş, çocuklardan oluşan topluluk (https://sozluk.gov.tr)  Bu yazıda çocuğun aile ile iletişiminde devamlı karşılaşıyor olduğu ve çoğu zaman ebeveyni çileden çıkaran bir problemden bahsedeceğiz: Saldırgan çocuklar. Şunu kabul etmeli ki burada kullanılan problem kavramının yaşanılan durumu ifade etmekten öte bir amacı yoktur. Bu konuda asıl çözüm probleme odaklanmak yerine aile olarak sahip olunan güçlü yanlarımıza odaklanarak içinden çıkamadığımız problemleri başarıyla çözüme ulaştırmaktır. Bunun için matematik problemlerinde olduğu gibi bir formülle her şeyin çözüme ulaşacağını ve artık saldırgan bir çocuğa sahip olmayacağınıza dair garantiyi verebilecek bir mecra olmadığını biliyorum. Ve ayrıca saldırgan bir çocuğa sahip iseniz, bu durumdan ne zamandan beri dert yandığınızı bir gözden geçirmenizi isteyeceğim.

Üç tür ebeveynlikten bahsediyoruz. Biyolojik ebeveyn, psikolojik ebeveyn ve ruhsal ebeveyn. Biyolojik ebeveyn, eşlerin dünyaya bir çocuk getirebilmeleri için sahip oldukları fiziksel yeterlilikle ilgilidir. Psikolojik ebeveyn, çocuğun mizaç ve kişilik özelliklerinin yani çocuğun içsel eğilimlerinin ve kendine özgürlüklerinin farkına vararak duygusal, bilişsel ve davranışsal anlamda yetkinleşmesi için gerekli tutumları sergileyebilme ile alakalıdır. Ruhsal ebeveynlik ise manevi açıdan bilgelik, hakikat, sevgi ve şefkat gibi kavramlar ışığında çocuğun içinde barındırdığı iyi olma potansiyelini çocuğun yaşamı için kullanışlı hale getirebilme becerisi ile ilgilidir. Anne baba olmanın bu üç ebeveynlik türünün bütünleşmesiyle oluştuğunu söylemek mümkündür. Bunları başarıyla uygulayabilen anne babalar, gelecekte fiziksel bağımsızlığını kazanmış, zihinsel sınırlarını genişletmiş ve psikolojik bağımsızlığını kazanmış bireyler yetiştirmede başarılı olma ihtimalleri çok daha yüksektir. Zira bu konuda uzmanlar kişiliğin ve benliğin en büyük mimarları anne ve babalar olduğunu söylemişlerdir.

Bunun karşılığında geçmişten günümüze tanımlanmış olan birçok çocuk tipi içinde agresif/saldırgan çocuk tipine bir göz atalım. Saldırganlığı ilk defa kavramsallaştıran kuram olan Freudyen bakış açısı ile ele aldığımızda bu eğilimi insanoğlunun doğuştan getirmiş olduğu iki içgüdüden biri olarak açıklayabiliriz (Bir diğeri cinsellik içgüdüsüdür). Esasen Freud, insanoğlunun tüm nevrotik çelişkilerini cinsellik içgüdüsü ile açıklamaya çalışmıştır. Bu yüzden saldırganlığı bireyin geçirmiş olduğu psikoseksüel gelişim süreci içinde ele almış. Oral dönemde nesneleri ısırmayı, anal dönemde dışkı kontrolüyle pekişen çevredeki olup biten durumları kontrol edebilmeyi ve zarar verme kabiliyetini saldırganlık olgusu kapsamında değerlendirmiştir. Sonraları ise topografik kişilik açıklamalarına eklediği egoya bağlı tepkisel bir içgüdü olarak inceleme yoluna başvurmuştur. Buna göre saldırganlık insanın kendini koruma gereksinimi doğrultusunda ortaya çıkmış bir olgudur. Konrad Lorenz’in Saldırganlık Kuramı’na göre saldırganlık, sürekli akan bir enerji pınarının beslediği içgüdüdür ve dış uyaranlara göre bir tepkinin sonucu olmasına gerek duyulmaz (https://www.kucukagacpsikoloji.com). Agresif/saldırgan çocuklar kıskançlıklar sergileyebilirler. Kıskançlıklarını yönlendirdikleri odak ebeveynlerinin tutumları veya çevredeki bireylerin kardeşlerine yönelik ilgileri olabilir. Bu çocuklar yalnızca kıskançlık duyduklarında saldırgan değillerdir. İçinde bulundukları belli başlı yaşam standartları kendi çıkarlarıyla uyuşmadığında da saldırgan davranırlar. Özellikle akranlarıyla bir aradayken bir türlü uyumlu ilişkiler kuramayan çocuklardır. Uyum demişken burada bir parantez açmak gerekir. Çocuğun gösterdiği uyumsuzluk içeren davranışlar, belki de çocuğun kendi varoluşunu ifade edebilmek adına ortaya koyduğu saldırganca bir kararlılık veyahut kendini ifade edemediğinde içine düştüğü çıkmaza karşı gösterdiği bir direnç  olabilir. Tüm bunların yanı sıra tam bağımlı bir çocuğun özerkliğini kazanmak adına kontrol alanı dahilindeki değişkenler üzerinde kontrol gücünü gösteriyor olması yine uyumsuzluk kapsamında değerlendirilen durumlardır. Bu noktada anne babanın idealindeki uyumlu çocuk kriterlerini de öğrenmek gerekir. Çoğu zaman ebeveyn tarafından kastedilen uyumlu çocuk, önüne yeteri kadar engel koyulmamış, yerine getirmesi gereken sorumlulukların bilincine tam olarak erişememiş çocuklar olarak ilerleyen yaşlarda karşımıza çıkarlar. Saldırgan çocuk her an parlamaya hazır alev gibidir. Kuralları çiğner, sıradan anlaşmazlıkları çözmede bilek gücüne güvenir, karşıt gelme ve bunu yinelemeyi sever. Belki davranışlarından utanıp sıkıldığı da olur ve saldırganlığından dolayı çevresindeki bireylerin ona olan ilgi ve sevgi mekanizmalarının farklılaştığını sezer fakat yine de saldırgan ve agresif davranışlarından ödün vermez çünkü agresifliklerinden dolayı sürekli aldığı cezaları kanıksar hale gelmiştir. Öfke kontrolünde iyi değildir, her daim kazanmak ve haklı olmak ister ve bunun için gerekli tüm şartları yerine getirir (https://www.dbe.com.tr). Saldırgan çocukların genel hatlarıyla davranışlarından bahsettikten sonra birlikte aile türlerini ve bu ailelerde yetişen çocukların özelliklerini inceleyelim.

Genel özellikleriyle aile tiplerini incelediğimizde üç tip aile ile karşılaşırız: Anne baba ve çocuğun birbirinden bağımsız olduğu aile, annenin çocuğu ve babanın da anne ile çocuğu kapsadığı aile, anne ve babanın işbirliği içinde olduğu aile.

Anne baba ve çocuğun birbirinden bağımsız olduğu aile tipinde birlikte paylaşım alanının en az olduğu evleri görürüz. Herkesin kendine ait alanı vardır ve evde kurallar azdır. Aile olmanın gerektirdiği temel kurallar bu evlerde de olmasına rağmen kurallara “birlikte” uyum fırsatı çoğu zaman yoktur. Aile bireyleri bir arada oldukları serbest zamanlarda dahi birlikte ortak vakit geçirmeyi sağlayan aktivitelerde bulunmazlar. Çocuklarına veremedikleri değerleri varsa bakım veren diğer faktörlerden veyahut öğretmenlerinden bekleyebilirler. Paylaşımın az olduğu bu ailelerde saldırgan, kuralları çiğneyen ve arkadaş çevresiyle paylaşım içinde olan çocuklara az rastlanır. Diğer aile tipinde yani annenin çocuğu ve babanın da anne ile çocuğu kapsadığı ailede çocuğun tüm problemleri anne, baba veya her ikisi tarafından çözülmektedir. Bundan dolayı da bu aile tipinde yetişen çocukların problem çözme becerileri gelişememektedir. Bu çocuklar ilerleyen yaşlarda karşılaştıkları problemler karşısında diğerlerine göre daha çabuk kaygılanırlar ve bu kaygılarının sonucunda saldırgan davranışlar sergileyebilirler. Bu durum çocukların güvensiz bağlanmalarına da sebep olabilir. Yani korumacı olan ebeveynleri onların yanında oldukları sürece sorumlulukların üstesinden gelebileceklerine dair inançları pekişir ve ebeveynleri yanlarında olmadığı sürece yetersizlik duygusuna kapılırlar. Son aile tipine gelince, bu aile anne ve babanın işbirliği içinde olduğu aile tipiydi. Böyle ailelerde her ferdin kendine ait yeteri kadar şahsi alanı vardır ancak aile olma bilinci de en yüksek seviyededir. Anne de baba da yeri geldiğinde kendi hobileriyle ilgilenme özgürlüğünü elinde bulundurur. Bununla beraber aile olmanın verdiği sorumluluklar da birlik ve beraberlik içinde gerçekleştirilir. Bu tip ailelerin çocuklarında saldırgan davranışlara neredeyse hiç rastlanmaz. Çünkü buradaki çocuklar güvenli bir ortamda yetiştirildiklerinin farkındadırlar. Anne baba problemi çözüp çocuklarının zorluk yaşamasına engel olmaktan ziyade çocuklarının problem çözme serüvenlerine rehberlik ederler. Bu aileler verimli bir çocuk yetiştirme süreci sonucunda mutlu, psikolojik iyilik hali yüksek, hayatından zevk alan çocuklar yetiştirir. Saldırgan çocuklardan dert yanmayan ailelerdir çünkü çocukları kendilerini ifade etmede ya da problem çözmede saldırganlığa başvurmazlar (https://youtu.be/jrP5hPv4YWg). Çocukların saldırgan ve agresif davranışlar sergilemesinde, beyin zarı iltihabı ve beyin zedelenmesi gibi fizyolojik rahatsızlıkların dışında elbette başka dinamikler de rol oynamaktadır.  Tv ekranlarında ve bilgisayar oyunlarında saldırganlıkla isteğini elde etmeye yönelik birçok örnek vardır. Anne babası şiddet uygulayan çocukların diğer çocuklara göre şiddet eğiliminin arttığı bilinen bir gerçektir. Burada devreye model alarak öğrenme girer, anne veya babasının uyguladığı şiddet aracılığıyla kendinden talep edilenleri yapmak zorunda olduğunu öğrenen bir çocuğun, yerine getirilmeyen taleplerini saldırganlığa başvurarak çözüyor olması elbette beklenen bir durumdur. Bazen saldırganlık basit bir dikkat çekme yöntemi de olabilir. Saldırgan davranışları hoş görülmesi çocuk için bir pekiştireçtir. Çocuk artık saldırgan davranışlarıyla dikkat çekmeyi öğrenmiş ve dolayısıyla saldırganlık sergilediği sürece değerli ve dikkate değer olduğuna dair inançları güçlenmiştir.

Bu bilgiler ışığında son olarak oyun terapisi alanının öncü yazarlarından Virginia M. Axline (2019) uyumsuz ve dirençli davranışlarla nasıl ortaya çıktığını şöyle açıklar: “Birey, kendisine ait bir konum edinmek istemedikçe, uyumsuzluk sergilemez. Çocuk özerkliğini çok sayıda ve çeşitli yollarla kazanmaya çalışabilir ancak olgunlaşma ve bağımsızlığının engellenmesi mutlaka dirence neden olur.”

Saldırgan çocuğa yapılması gereken en somut ve birincil müdahale, çocuğu anlamaktır. Bu davranışın altında yatan temel nedeni, çocuğun davranışlarından yola çıkarak doğru bir şekilde değerlendirmek gereklidir. Çocuğun içinde bulunduğu durumu anlamadan ona yeni davranışlar kazandırmak mümkün değildir. Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklar da maruz kaldıkları olumsuz davranışları çevrelerinde kendilerinden daha zayıf varlıklara yansıtırlar. Sevecen bir biçimde hareket ederek saldırganlığı söndürmek de mümkündür. Saldırganlığı bir ilgi mekanizması haline getirmemeye özen gösterin.  Onlarla gerçek ilişkiler kurun ve ciddiye alın. Çocuk olmaları, onları anlayışsız yapmaz. Bu tarz ifadeler yetişkinlerin inandıkları mantık dışı ifadelerdir (Geçtan, 2017)

Çocuğu sevmek, çocuğun gerçeklerini anlamakla başlar.

İhsan SEVİNÇ
İhsan SEVİNÇ

Yeryüzünde zararsız olmayan tek bir bağımlılık varsa o da bilgi kaynaklarına bağımlılıktır. Daha iyi yaşamanın bir yolu varsa o da insanın “kendini” yaşamasıdır. Sizleri hayat yolculuğunda tüm varlığınızla özgürce seyahat edebilmenin en güzel yoluna davet ediyorum: oku, dinle, öğren, yaz, anlat ve bilgiye değer kat! Bağımlılığınız bilgi, yaşamınız kendiliğiniz olsun.